(bir iş) çorba olmak (çorbaya dönmek) : karmakarışık duruma gelmek, içinden çıkılmaz bir durum almak.
(bir şey) çok gelmek : 1) gereğinden fazla olmak. Örnek Kullanım : ?Mahkeme masrafı çok geldiği için bu isteklerini gerçekleştiremediler.? -Ü. Dökmen. 2) çekilmez ve katlanılmaz olmak.
(bir şeyi birine) çok görmek : yadırgamak. Örnek Kullanım : ?Mehmetçiğimiz ayrıca anıtlara layıktır. Onun köylere kadar anıtlaştırılmasını çok görmem.? -P. Safa.
(bir şeyin) çaresine bakmak : gerekeni yapmak, çözüm yolu aramak. Örnek Kullanım : ?Sıkboğaz etme çocuğum. Bir çaresine bakacağız. Ben annenle konuşurum.? -M. Yesari.
(bir şeyin) çivisi çıkmak : düzeni bozulmak, kargaşa içinde bulunmak. Örnek Kullanım : ?Bu ülkenin, bu dünyanın çivisi çıkmış, ben mi çakacağım?? -A. Ümit.
(biri) çok olmak : haddini aşarak karşısındakini usandırmak.
(birine) çamur atmak (sıçratmak) : birini kötü bir işe karışmış göstermek, kara çalmak, iftira etmek. Örnek Kullanım : ?Onlarla başa çıkmak kolay değildi, çünkü her an bir çamur atabilirlerdi kızdıklarında.? -A. Kulin.
(birine) çelme atmak (takmak veya vurmak) : 1) çelme ile yıkmaya çalışmak. Örnek Kullanım : ?Ders aralarında ittikleri, çelme taktıkları da olurdu.? -Y. Atılgan. 2) mec. bir işi veya bir kimseyi baltalamak, gelişmesini engellemek. Örnek Kullanım : ?Bana kanun ve hukuk yolundan çelme atılabilir mi?? -N. F. Kısakürek.
(birine) çirkef atmak : iftira atmak. Örnek Kullanım : ?Bütün hayatında görmediği bir çirkef attı müdürün üzerine.? -K. Korcan.
(birine, bir şeye) çekidüzen vermek : 1) düzgün duruma getirmek, düzeltmek. Örnek Kullanım : ?Bir iki yutkunup sesine çekidüzen verdikten sonra şu ninniyi tutturdu.? -O. C. Kaygılı. 2) belirlenen ölçülere uydurmak.
(birini) çamurdan çekip çıkarmak : birini kötü veya onurunu tehlikeye düşüren bir durumdan kurtarmak.
(birini) çarşamba pazarına çevirmek : özellikle yüze vurarak çok dayak atmak.
(birini) çiğ çiğ yemek : parçalayıp öldürecek derecede kızdığı birini tehdit etmek.
(birini) çileden çıkarmak : çok kızdırmak. Örnek Kullanım : ?Karşı taraftan konuşanın kolağası Mustafa Kemal oluşu hepsini çileden çıkarır.? -F. R. Atay.
(birinin) çalımından geçilmemek : çok kurumlu olmak, çok çalımlı olmak.
(birinin) çanına ot tıkmak (tıkamak) : sesini çıkaramayacak, kötülük edemeyecek bir duruma getirmek, susturmak. Örnek Kullanım : ?İsterseniz çanıma ot tıkar, beni mahvedersiniz.? -O. Kemal.
(birinin) çenesini açtırmak : söz fırsatı vermek. Örnek Kullanım : ?Büyük hanım gece erken yatıp kocasının çenesini açtırmamak için şimdi öğle yemeklerinden sonra biraz kestiriyormuş.? -M. Ş. Esendal.
(birinin) çenesini bıçak açmamak : sıkıntı ve üzüntüden konuşamamak. Örnek Kullanım : ?Hiçbirimizin çenesini bıçak açmıyordu.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
(birinin) çukurunu kazmak : birinin felaketine yol açacak bir düzen kurmak.
(el, ayak, parmak) çivi gibi olmak : çok üşümek, donmak.
çaba göstermek : bir işi başarmak için çalışmak, uğraşmak, gayret göstermek. Örnek Kullanım : ?Onu kurtarabilmek için olmayacak şeylere saldırmak derecesinde bir çaba gösteriyorsunuz.? -H. R. Gürpınar.
çaba harcamak : bir işi yapabilmek için elinden geleni yapmak. Örnek Kullanım : ?Tehlikeyi anlamış olacak ki seçimlerde oylarını dağıtmamaya çaba harcıyordu.? -T. Buğra.
çağ açmak : herhangi bir bakımdan öncekilerden farklı olan yeni bir evrensel gidişe yol açmak.
çağ atlamak : büyük ilerleme sağlamak.
çağ dışı olmak (kalmak) : 1) çağın gerektirdiği şartların gerisinde kalmak 2) ask. yedek askerlik çağını doldurmuş olmak.
çağanoz gibi : eğri büğrü (kimse).
çağı geçmek : 1) eskimek 2) dönemi veya modası geçmek.
çağı yakalamak : çağın gerektirdiği gelişmişlik düzeyine ulaşmak.
çağın gerisinde kalmak : gelişmelere ve yeni düşüncelere uyum sağlayamamak, ayak uyduramamak. Örnek Kullanım : ?Ben yeniliklere yabancı, eski moda, çağın gerisinde kalmış, emekli bir istihbaratçıyım.? -O. Aysu.
çağını aşmak : düşünce, tutum ve davranışlarıyla bulunduğu çağdan daha ileride olmak.
çağlamadan çatlamak : gerekli olgunluğa erişmeden olgun davranışlarda bulunmak, büyüklük taslamak.
çakı gibi : 1) canlı ve atik. Örnek Kullanım : ?Övünmek saymazsanız çakı gibi topçu subayı oluyordum.? -R. Erduran. 2) sağlıklı.
çakı suyu kesiyor : bıçak suyu kesiyor.
çakılı kalmak : 1) yerini veya biçimini değiştirmeden durmak 2) iz bırakmak. Örnek Kullanım : ?O günkü sözleri çakılı kaldı bende.? -N. Cumalı.
çakılıp kalmak : bir yerde uzun süre hareketsiz kalmak. Örnek Kullanım : ?Bir arıza yapsa araba çakılıp kalacağız.? -Ç. Altan.
çalı gibi : sık ve sert (saç, sakal).
çalım satmak : kurulup büyüklük taslamak. Örnek Kullanım : ?İzmir ve dolaylarında çalım satıp dolaşmaya başlayacaklar.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
çalım yemek : futbolda çalım ile geçilmek.
çalımına gelmek (getirmek) : uygun zaman veya durumu ele geçirmek. Örnek Kullanım : ?Sanki demek istediğim bir çalımına gelseydi seni de yüzdürürdü.? -M. Ş. Esendal. ?Yıldız, çalımına getirdikçe ateş ediyordu.? -A. Gündüz.
çalıp çırpmak : hırsızlık yapmak. Örnek Kullanım : ?Müşteri ise her zamanki oyunbazlığıyla çalıp çırptıklarını eve yığıyordu.? -İ. O. Anar.
çalmadan oynamak : 1) çok keyifli ve sevinçli durumda bulunmak 2) bir işe çok hevesli görünmek.
çalyaka etmek : yakasına yapışıp sıkıca tutmak. Örnek Kullanım : ?Şimdi karakoldan görürlerse kudurmuşsun diyerek çalyaka ederler.? -H. R. Gürpınar.
çam devirmek : karşısındakine dokunacak veya kötü bir sonuç doğuracak söz söylemek. Örnek Kullanım : ?Bu hoppa oğlan, karısına ne diller dökecek, ne potlar kıracak, ne çamlar devirecekti.? -H. R. Gürpınar.
çam sakızı gibi : tedirgin edecek kadar bir insanın peşinden ayrılmayan.
çamaşır ertesi olmak : çamaşır yıkamaktan aşırı yorulup hasta olmak. Örnek Kullanım : ?Kaynanam da yıkar ama iki gün de çamaşır ertesi olur yatar.? -M. Ş. Esendal.
çamur gibi : 1) iyi pişmemiş ve siyah unla yapılmış (ekmek) 2) herkese sataşıp tedirginlik veren (kimse).
çamura bulaşmak (batmak) : kirli ve uygunsuz bir işe karışmak.
çamura taş atmak : çirkefe taş atmak.
çamura yatmak : argo 1) borcunu ödememek 2) sözünü yerine getirmemek.
çamuru karnında, çiçeği burnunda : çiçeği burnunda, çamuru karnında.
çan çalmak : herkese bildirmek.
çan çan etmek (ötmek veya konuşmak) : yüksek sesle sürekli gevezelik etmek.
çanak tutmak (açmak) : davranışları veya sözleriyle kötü bir sonuca yol açmak. Örnek Kullanım : ?Oh olsun… Vallahi memnun oldum, diyordu. Çanak tuttun. Şunun şurasında rahat sana battı mıydı?? -R. N. Güntekin.
çanak yalamak : dalkavukluk etmek.
çantadan yetişmek : bir mesleği eğitim görmeden deneyimlerle kazanmak.
çapanoğlunun abdest suyu gibi : çok sulu, tatsız ve kötü görünüşlü olan (içilecek şeyler).
çapraza almak : 1) karşı yönlerden kuşatmak. Örnek Kullanım : ?Mitralyözler onu çapraza almış, kızıl iğneleriyle gövdesini delik deşik ediyorlardı.? -A. İlhan. 2) mec. herhangi bir konuda çeşitli yönlerden sıkıştırmak.
çapraza sarmak : bir iş içinden çıkılmaz duruma gelmek, çaprazlaşmak.
çaptan düşmek : çalışma gücü, verimi azalmış veya tükenmiş olmak.
çaresiz kalmak : çözüm yolu, çıkar yolu bulamamak. Örnek Kullanım : ?Köyde kim çaresiz kalırsa, kimin işi bozulursa İstanbul yolunu tutar.? -Ö. Seyfettin.
çark çevirmek : aynı yol üzerinde dönerek gitmek. Örnek Kullanım : ?Kırmızı balıklar birdenbire canlanırlar ve kavanozun içinde birbiri ardınca keyifli keyifli çark çevirmeye başlarlar.? -H. E. Adıvar.
çark etmek : 1) bir doğrultuda giden kimse, şey sağa veya sola doğru yön değiştirmek. Örnek Kullanım : ?Küçük hizmetçi masanın öbür ucundan yarım sağa çark ederek elektrik düğmesine doğru döndü.? -S. F. Abasıyanık. 2) geri dönmek 3) mec. savunduğu düşünceden vazgeçmek.
çarka vermek (çektirmek) : kesici araçları bileği çarkı ile biletmek.
çarkı döndürmek : hlk. geçimini sağlamak.
çarkına etmek (okumak) : argo birine büyük kötülük yapmak veya işini bozarak zarar vermek.
çarpıntısı tutmak : heyecan, korku veya üzüntüden çarpıntı nöbeti gelmek.
çarşaf gibi : dalgasız, dümdüz ve durgun (deniz, göl).
çarşaf kadar : pek büyük, çok geniş. Örnek Kullanım : ?Çarşaf kadar bir kâğıda künyemi yazmışlar.? -R. H. Karay.
çarşafa dolanmak : argo bir işin içinden çıkamamak, kötü ve başarısız duruma düşmek, zor durumda kalmak, çarşaflamak.
çarşafa girmek : çarşaf giymeye başlamak.
çat orada çat burada çat kapı arkasında : çok çabuk yer değiştiren bir şeyin durumunu anlatan bir söz. Örnek Kullanım : ?Sizin sevgili bir yerde durmaz, çat orada çat burada çat kapı arkasındadır.? -O. C. Kaygılı.
çatır çatır çatlamak : 1) çok çatlamak. Örnek Kullanım : ?Kızgın güneşe maruz bırakılmış çam fıstıkları çatır çatır çatlıyor, sapır sapır dökülüyordu.? -E. E. Talu. 2) çok kıskanmak. Örnek Kullanım : ?Öteki cariyeler kıskançlıklarından çatır çatır çatlarmış.? -E. Şafak.
çatıyı almak : çatıya ulaşmak.
çatkın olmak : kendini ağırdan satmak. Örnek Kullanım : ?Müdüre göre idareci biraz çatkın olacak yani oldukça ağırdan satacak kendini.? -K. Korcan.
çatlasa da (çatlasa da patlasa da) : tkz. ?elinden gelen her çareye başvursa da? anlamında kullanılan bir söz.
çay kenarında kuyu kazmak : elde, amaca ulaşılacak bol araç varken emek harcayarak başka yollar aramak.
çaydan geçip derede boğulmak : büyük güçlükleri yenmişken önemsiz bir sebepten başarısızlığa uğramak.
çayı görmeden paçaları sıvamak : dereyi görmeden paçaları sıvamak.
çehre almak : tavır takınmak. Örnek Kullanım : ?Benimle yalnız kalınca yine bir nöbet ağlayıp sızlayacaklarını hissettiğim için çatkın bir çehre almıştım.? -R. N. Güntekin.
çehre etmek : surat etmek. Örnek Kullanım : ?Bir şeyim yok, asabım bozuk diye cevap veriyor, çehre ediyordu.? -R. H. Karay.
çehresi bozulmak : yüzü düşmek. Örnek Kullanım : ?İhtiyarın çehresi fena hâlde bozulmuştu.? -Ö. Seyfettin.
çek! (çek arabanı!) : hkr. ?git buradan!? anlamında kullanılan bir söz. Örnek Kullanım : ?Ben şimdi boya mı düşünüyorum? Çek arabanı şuradan diyecektim, diyemedim.? -O. V. Kanık.
çekeceği olmak : başına sıkıntılı çok iş gelecek olmak. Örnek Kullanım : Bu laf anlamaz ustadan çekeceğin var.
çekince koymak : bir karara katılmadığını belirtmek.
çekip almak : uzaklaştırmak, uğraşısına son vermek, koparmak. Örnek Kullanım : ?Beni tiyatrodan çekip alırken alıştığım yaşayışın giderlerini karşılayıp karşılayamayacağını sonradan anladım.? -N. Cumalı.
çekip çevirmek : hâle yola koymak, yönetmek. Örnek Kullanım : ?Zavallı madam, o sakat hâliyle nasıl çekip çevirsin bu eski binayı?? -A. Dino.
çekip gitmek : bırakıp gitmek, ayrılmak, savuşmak. Örnek Kullanım : ?Sırf bu parayı ödeyemiyorum diye çekip gitmesini bağışlamıyordu.? -T. Buğra.
çekip vurmak : bir anda karar verip silahla öldürmek. Örnek Kullanım : ?Eğer üstümde tabanca olsa bir iki demez çekip vururdum.? -O. Kemal.
çekiver kuyruğunu : argo ?artık ondan hayır bekleme? anlamında kullanılan bir söz. Örnek Kullanım : ?Bir defa rakı adamın beynine vurdu mu çekiver kuyruğunu.? -M. Ş. Esendal.
çekiye gelmek : düzene uymak.
çekiye gelmez : ölçüsüz derecede çok veya büyük.
çeliğe su vermek : çeliği özel bir biçimde hızla soğutarak daha çok sertleşmesini sağlamak. Örnek Kullanım : ?Yaptığı kısacık bıçaklar bile iki kat olur kırılmazdı, çeliğe su vermek sanatının yalnız ona mahsus bir sırrı idi.? -Ö. Seyfettin.
çember geçirmek : çemberle kuşatmak.
çember içine almak (çembere almak) : kuşatmak. Örnek Kullanım : ?İktidar muhalefet partilerini gittikçe daralan bir çember içine alıyor.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
çemberden dönmek : başarıya ulaşmak üzereyken olumsuz bir sonuçla karşılaşmak.
çemberi yarmak : bir veya birkaç noktayı delerek kuşatmadan kurtulmak.
çene çalmak : gevezelik etmek. Örnek Kullanım : ?Komşu kadınlar akşam yemeğinden sonra onun etrafında toplanırlar, geç vakitlere kadar çene çalarlardı.? -R. N. Güntekin.
çene patlatmak : karşı tarafa anlatabilmek veya kabul etmesini sağlamak için bir konu üzerinde uzun uzun konuşmak. Örnek Kullanım : ?Feti Bey’in boşu boşuna çene patlatmayacağı herkesçe bilinirdi.? -K. Korcan.
çene yarışına girmek : birbirinin sözünü keserek susmamacasına konuşmak. Örnek Kullanım : ?Arif gibi bir adamla çene yarışına girmek istememekle beraber susup oturamazdı.? -M. Ş. Esendal.
çene yarıştırmak : karşılıklı gevezelik etmek, çok konuşmak. Örnek Kullanım : ?Çene yarıştırmak gelmiyordu içimden.? -O. Kemal.
çene yetiştirmek : konuşmayı sürdürmek. Örnek Kullanım : ?Şu bitkin hâliyle dayısına çene yetiştirecek gücü yoktu.? -A. Kulin.
çene yormak : boşuna söyleyip durmak.
çenesi açılmak : durmadan konuşmak, gevezelik etmek. Örnek Kullanım : ?Sabahtan akşama kadar uyukluyorsun, gece olunca çenen açılıyor.? -M. Ş. Esendal.
çenesi atmak : can çekişirken çenesi titremek. Örnek Kullanım : ?Hasta aksırır gibi bir ses çıkardı. Döndü, baktı -Ne istiyor?… dedi, ağa cevap vermedi. Çenesi atıyordu.? -Ö. Seyfettin.
çenesi durmamak : gereksiz yere sürekli konuşmak.
çenesi düşmek : yerli yersiz konuşup gevezelik etmek.
çenesi kilitlenmek : alt ve üst çene sımsıkı bir durumda bir araya gelmek.
çenesi oynamak : 1) bir şey yemek. Örnek Kullanım : ?Yavrum gelinim! Kapının önünden yemiş mi aldın? Ölmüşlerinin canı için biraz da bana tattır canım sıkılıyor, azıcık çenem oynarsa sevinirim.? -H. R. Gürpınar. 2) çok konuşmak.
çenesine vurmak : aşırı derecede konuşmak, gevezelik etmek.
çenesini açmak : 1) çok konuşmasına sebep olmak. Örnek Kullanım : ?Fakat bu inat, Emine’nin çenesini açmış kızın ne kadar kusuru varsa babasından geldiğini söylerken Tevfik’e ağzını açmış, gözünü yummuştu.? -H. E. Adıvar. 2) çok konuşmak, gevezelik etmek.
çenesini bağlamak : 1) ölen bir kimsenin çenesi altından geçirilen tülbendi başının üstünde düğümlemek 2) mec. bir kimsenin ölümünü istemek.
çenesini dağıtmak : iyice dövmek.
çenesini kapatmak : susturmak.
çenesini tutmak : ağzını tutmak.
çenesinin bağı çözülmek : gevezelik etmek, yerli yersiz, sürekli konuşmak. Örnek Kullanım : ?Çenesinin bağı çözülmüştü, cıvıldıyor, annesinden, babasından söz açıyordu.? -O. Kemal.
çengel atmak : bir konuya taraftar toplama girişiminde bulunmak.
çengel takmak : uğraşmak veya kötülük etmek için el atmak.
çeşni tutmak : ekmekçilikte una karıştırılacak suyun oranını belirtmek.
çetele çekmek (tutmak) : hesap tutmak amacı ile bir yere çizgiler çizmek.
çeteleye dönmek : insanın yüzünde veya başka bir tarafında birçok kesik ve sıyrık oluşmak.
çevir kazı yanmasın : alay karşısındakine dokunacak yersiz bir söz söylediğini fark eder etmez sözünü çevirmeye kalkışanlara söylenen bir söz.
çeyiz düzmek : çeyiz hazırlamak. Örnek Kullanım : ?Kazandığını bir yana atar, kendine çeyiz düzer.? -M. Yesari.
çıbanın başını koparmak : ağır bir sorunun patlak vermesine yol açmak.
çığ gibi büyümek : bir olay birdenbire ve etkileyici bir biçimde büyümek.
çığır açmak : bir alanda yeni bir yol, yöntem başlatmak. Örnek Kullanım : ?Hepsi birden Atatürk’ün açmakta olduğu bir çığırda çalışıyorlardı.? -A. Erhat.
çığlık atmak (koparmak, basmak) : kulak tırmalayıcı korkunç sesler çıkararak acı acı bağırmak. Örnek Kullanım : ?Deve acı bir çığlık atarak yere yığıldı.? -N. F. Kısakürek. ?Bir gün işte bu çalgı çalınırken küçük kız olanca kuvveti ile tepinmeye, çığlık basmaya başlamıştır.? -H. E. Adıvar.
çıkar gözetmek : çıkarına bakmak.
çıkarına bakmak : yalnızca kendini ve kendi durumunu gözeterek çıkar sağlamak.
çıkarını tepmek : 1) kendisine yarar sağlayacak bir şeyi veya bir durumu istememek 2) kendisine yarar sağlayacak bir şeyden veya durumdan yararlanmamak.
çıkıntılık etmek : 1) itiraz etmek 2) yolunda giden işi bozmak.
çıkış almak : 1) işten ayrılmak 2) çıkış belgesi almak.
çıkış vermek : belge düzenleyip işine son vermek.
çıkış yapmak : 1) bir tartışmada, karşı düşüncede olanları alt etmek için sert davranışta bulunmak 2) ask. uçak herhangi bir görevle havalanmak.
çıkmaz ayın son çarşambası : şaka işin hiçbir zaman yapılmayacağını anlatan bir söz.
çıkmaza girmek : bir iş çözümlenemeyecek, içinden çıkılmayacak bir duruma düşmek. Örnek Kullanım : ?Kıbrıs sorunu, şu ya da bu siyasal oyunla, yeniden çıkmaza girecektir.? -T. Halman.
çıkmaza sokmak : bir işi, bir durumu çözümlenemez, güç bir duruma getirmek. Örnek Kullanım : ?Bu çelişki, kıyafetinin seçimi konusunda onu çıkmaza sokuyordu.? -N. Bezmen.
çıkmazda olmak : çözüm bulamamak, çözümsüz durumda olmak. Örnek Kullanım : ?Şu sıralar tam bir çıkmazdayım anlayacağın.? -İ. Aral.
çılgına dönmek : 1) sevinç, öfke, kızgınlık vb. duygular sonucu aşırı ölçüde heyecanlanmak 2) kendine hâkim olamamak.
çın çın inletmek : gür ve keskin ses çıkarmak.
çın çın ötmek : sürekli olarak keskin ses çıkarmak. Örnek Kullanım : ?Rüzgâr vurdukça çın çın öten tabakların sesini dinleye dinleye uykuya geçtiler.? -L. Tekin.
çın tutmak : doğru olduğunu söylemek, doğrulamak.
çıngar kopmak (çıkmak) : gürültü, kavga çıkmak. Örnek Kullanım : ?Bu son rolü, ihtiyaten, büyük çıngarın kopacağı güne sakladı.? -N. Araz.
çıngırağı çekmek : argo ölmek.
çırak almak : yanında çırak çalıştırmak.
çırak çıkarmak : 1) bir kimseyi beklediğinden az bir kazançla ortaklıktan uzaklaştırmak 2) esk. cariye veya odalıkların saray, konak, köşk vb. büyük yerlerde yıllarca hizmet ettikten sonra evlenmelerine veya o yerlerden ayrılmalarına izin vermek.
çırak vermek : çırak olarak çalışması için bir iş yerine göndermek. Örnek Kullanım : ?Bu çocuğu sekiz yaşındayken, araba boyacısına çırak vermişler.? -S. F. Abasıyanık.
çırpı gibi : çok ince, çok zayıf (kol ve bacak).
çırpı vurmak : boyaya batırılmış ipin gerilip çabucak çırpılmasıyla yüzeylere çizgi çekmek.
çırpıya getirmek : bir sıra veya çizgi üzerine getirmek.
çıt (çıtını) çıkarmamak : 1) ses çıkarmamak. Örnek Kullanım : ?İşte bak, hücre kapısını çıt çıkarmadan araladı, yine bir şey diyecek.? -A. İlhan. 2) hiç konuşmamak.
çıt çıkmamak : en hafif bir ses bile çıkmamak. Örnek Kullanım : ?Bir müddet hiçbirisi kımıldamadı ve çıt çıkmadı, sonra bir hıçkırık duyuldu.? -P. Safa.
çıtayı yükseltmek : hedefi yüksek belirlemek.
çıtı çıkmamak : hiç konuşmamak.
çıyan gibi : hain bakışlı (kimse).
çiçeğe kesmek : çiçek açmak. Örnek Kullanım : ?Ovalar, dağlar tepeden tırnağa çiçeğe kesmiş, bütün dünya çiçek kokuyordu.? -Y. Kemal.
çiçeği burnunda, çamuru karnında : çok taze (sebze veya meyve).
çiçek açmak (vermek) : 1) çiçeklenmek. Örnek Kullanım : ?Hiç kurumuş ağaç yeşerir, çiçek açar mı?? -Ö. Seyfettin. 2) mec. yeniden ortaya çıkmak, görüntü vermek. Örnek Kullanım : ?Her biri bir mazinin çiçek açmasıdır.? -A. Ş. Hisar.
çiçek çıkarmak : çiçek hastalığına tutulmak. Örnek Kullanım : ?Küçükken çıkardığı çiçek, sabanla tarla sürer gibi çehresinin altını üstüne getirmiş.? -R. N. Güntekin.
çiçek gibi : temiz, bakımlı, güzel. Örnek Kullanım : ?Sen yirmi beşine bile gelmemiş çiçek gibi bir taze duldun.? -R. N. Güntekin.
çiçek olmak : yaşına, durumuna uymayan aşırı davranışlarda bulunmak.
çift görmek : sarhoş olmak.
çift koşmak : hayvanları sabana, pulluğa koşmak.
çift sürmek : saban, pulluk kullanarak toprağı ekilebilir duruma getirmek.
çifte atmak : 1) at, eşek arka ayakları ile vurmak 2) iki namlulu av tüfeğini patlatmak.
çifte çubuğa gitmek : ekim ve biçim işleriyle uğraşmak. Örnek Kullanım : ?Yatağa düşersen hayvanlara kim bakar nine, çifte çubuğa kim gider?? -T. Oflazoğlu.
çifte koşmak : çift koşmak. Örnek Kullanım : ?Harmanı biz dövelim, öküzleri biz çifte koşalım, tarlayı biz sürelim, siz yukarıda aşık atın.? -S. F. Abasıyanık.
çifte yemek : hayvanın çiftesine maruz kalmak.
çifti bozmak : çiftçilik yapmaktan vazgeçmek.
çiğ düşmek : hoş karşılanmamak, kaba ve yersiz bulunmak. Örnek Kullanım : ?Onların da belki merhume ve öksüzler hakkında söylenilecek bir fikirleri olurdu. Fakat şimdilik ne deseler çiğ düşecekti.? -R. N. Güntekin.
çiğ kaçmak : yersiz, yakışıksız olmak. Örnek Kullanım : Onun o sözü pek çiğ kaçtı.
çiğ süt emmiş : iyiliğini gördüğü insana kötülük yapan kişiler için kullanılan bir söz.
çiğden vermek : ask. yiyecek karşılığını para olarak ödemek.
çiğlik etmek : ters veya yersiz bir davranışta bulunmak. Örnek Kullanım : ?Etrafını saranla, çiğlik ettin, adam sana vereceğini vermiş, daha ne versin, dediler.? -N. Cumalı.
çil yavrusu gibi dağılmak : toplu olarak bulunan insanların her biri bir yana dağılmak. Örnek Kullanım : ?Çocuklar çil yavrusu gibi dağıldılar, biz de baştaki boş çadıra gittik.? -O. C. Kaygılı.
çile çekmek : büyük sıkıntı ve üzüntü içinde yaşamak. Örnek Kullanım : ?Âşıkın olmaz mı çile çekmesi / Çilenin olmaz mı boyun bükmesi? -Seyrani.
çile çıkarmak (doldurmak) : sıkıntılı bir işin veya bir durumun sona ermesini beklemek. Örnek Kullanım : ?Yirmi beş senedir Beykoz’daki o tekke gibi evde çile dolduruyorum.? -R. N. Güntekin.
çileden çıkmak : 1) olup bitenler karşısında sabrı ve dayanıklılığı kalmayıp taşkınlık göstermek. Örnek Kullanım : ?Ben ötede beride tanıdığım yaşlı başlı Fransızlarla böyle konuştukça kardeşim çileden çıkıyordu.? -B. R. Eyuboğlu. 2) çile süresini bitirmek.
çilesi dolmak : 1) esk. derviş ve tarikat ehli, sadece dua ve ibadetle geçirmeleri gereken süreyi tamamlayarak çileden çıkmak 2) üzücü ve sıkıntılı bir durumdan kurtulmak.
çileye girmek : dervişlerin kırk gün süre ile kendilerine uyguladıkları zorlu ve perhizli döneme girmek.
çimdik atmak (basmak) : çimdiklemek. Örnek Kullanım : ?Kadınlar halay çeken işçi kadınları göstere göstere gülüşüp birbirlerine çimdik attı.? -L. Tekin.
çiriş gibi : yapışkan ve acı.
çirkefe taş atmak (çirkefi üzerine sıçratmak) : edepsiz bir kimsenin tepkisine yol açacak bir davranışta bulunmak. Örnek Kullanım : ?Çirkefe taş atma, hikmetini mırıldanarak kaçar gibi uzaklaştı.? -Ö. Seyfettin.
çirkin kaçmak : hoş olmayan bir durum olmak.
çişi gelmek : işeyeceği gelmek.
çitlembik gibi : ufak tefek, esmer ve sevimli.
çivi gibi : 1) çok sağlam ve çevik (kimse) 2) çok soğuk. Örnek Kullanım : ?Suyu çivi gibi tutan toprak testiyi çarpıp kırmıştı bir seferinde.? -T. Dursun K.
çivi kesmek : tkz. çok üşümek. Örnek Kullanım : ?Ayağının çivi kestiğini ancak o zaman fark etti.? -H. Taner.
çivi kırmak : ayakkabıların içinden çıkan çivi uçlarını bir aletle kesip raspa ile eğeleyerek köselenin içine gömmek.
çivi sokmak (sürmek) : bir işin olmasında engel, güçlük çıkarmak. Örnek Kullanım : ?Bakanlıktan biri bir çivi sürer diye korkuyor.? -M. Ş. Esendal.
çizgi çekmek : 1) bir noktayı hat biçiminde çeşitli yönde uzatmak. Örnek Kullanım : ?Yerlerinden kalkıp duvara bir çizgi çekmişler.? -N. F. Kısakürek. 2) mec. bitirmek, sona erdirmek. Örnek Kullanım : ?Tüm Müslümanlar aralarındaki kızgınlıklara, kinlere, o gün bir çizgi çekeceklerdi.? -H. Ta
çizgisinden sapmamak : görüşlerinden vazgeçmemek, kararlı davranmak.
çizmeden yukarı çıkmak : bilmediği, aklının ermediği, yetkisi dışındaki bir işe karışmak. Örnek Kullanım : ?Daha çoğunu istemeye kalkarsa iş değişir o zaman buna çizmeden yukarı çıkmak denir, herkes haddini bilmeli.? -M. C. Anday.
çizmeleri çekmek : bir işe girişmek. Örnek Kullanım : ?Yaptığım işe hâlâ şaşmaktan ve inanamamaktan vazgeçemediğim hâlde çizmeleri çekmiştim.? -R. N. Güntekin.
çizmeyi aşmak : bilmediği, aklının ermediği, yetkisi dışındaki bir işe karışmak. Örnek Kullanım : ?Politika üstüne fikir yürütmek, çizmeyi aşmaktı.? -E. Atasü.
çoban kulübesinde padişah rüyası görmek : içinde bulunduğu duruma uygun düşmeyen düşler kurmak.
çocuk (çocuğunu) düşürmek : gebe kadın çocuğunu vaktinden önce ve ölü olarak doğurmak, düşük yapmak. Örnek Kullanım : ?Beklenmedik acı olaydan ötürü Ayşe de çocuğunu düşürdü, ağır hastalandı.? -Halikarnas Balıkçısı.
çocuk aldırmak : tıp kadın karnındaki bebeği hekime ameliyatla aldırmak.
çocuk dünyaya getirmek : çocuk doğurmak.
çocuk gibi : 1) yetenekleri gelişmemiş, çocuk kalmış. Örnek Kullanım : Çocuk gibi adam. 2) kolay kanar, kolay inanır. Örnek Kullanım : Sen de çocuk gibisin, o adamın sözüne inanılır mı?
çocuk gibi sevinmek : çok sevinmek. Örnek Kullanım : ?Güzel sözler duyduğunda çocuk gibi sevinir.? -A. Kabaklı.
çocuk kalmak : büyümüş olmasına rağmen çocukça düşünceler taşıyıp çocuk gibi davranmak. Örnek Kullanım : ?Araya araya bu oyunu mu buldun? Ayol sen sahiden çocuk kalmışsın.? -R. H. Karay.
çocuk mu avutuyorsun (kandırıyorsun) : söylenenlere inanmadığını belirtmek bir için kullanılan bir söz.
çocuk oyuncağı hâline getirmek : yeteneksiz kimselerin karışmasıyla bir işi değerinden düşürmek.
çocukla çocuk, büyükle büyük olmak : içinde bulunulan yere veya çevredeki insanlara uymak.
çocukluğu tutmak : çocuksu davranışlarda bulunmak.
çocukluk etmek : 1) çocukça davranışlarda bulunmak 2) gereği gibi düşünmeden deneyimsizce davranmak. Örnek Kullanım : ?Çocukluk etme, Halis, âlemin kulağına gider. Sonra büyük dedikodu olur.? -H. R. Gürpınar.
çok baharın otunu yemek : hayatı dolu dolu yaşamış olmak.
çok şey! : şaşma anlatan bir söz.
çokbilmişlik taslamak : kendini çokbilmiş gibi göstermek. Örnek Kullanım : ?Zekâ gösterisine yeltenmemiş, çokbilmişlik taslamamıştı.? -K. Tahir.
çoluk çocuğa karışmak : evlenip çocukları dünyaya gelmek. Örnek Kullanım : ?İsa Bey, burada zengin bir eşraf kızıyla evlenerek çoluk çocuğa karıştığı için 24 Meşrutiyeti’nde İstanbul’a dönmemiştir.? -R. N. Güntekin.
çoluk çocuk elinde kalmak : deneyimsiz, çok genç kişilerin eline geçmek.
çomak sokmak (koymak) : bir işi aksatan, engelleyen davranışta bulunmak.
çorap kaçmak : çorabın bir teli kopup örgüsü uzunlamasına açılmak.
çorap söküğü gibi gitmek (gelmek) : başlayan bir iş veya birbirine bağlı birçok iş arka arkaya ve kolayca sürüp gitmek.
çorba gibi : 1) pek sulu (yemek) 2) karmakarışık.
çorba içmeye çağırmak : yemek yemeye çağırmak.
çorbada tuzu (maydanozu) bulunmak : bir iş veya görevde az da olsa emeği geçmiş olmak.
çorbaya sinek düşmek : işin tadı kaçmak, yeteri kadar iyi ve güzel olmadığı anlaşılmak. Örnek Kullanım : ?Bu canım yolların, bu sevimli yapıların harcına dünyamızdan nasibini almamış yüz binlerce insanın alın teri karıştığı akla gelince çorbaya sinek düşüyor.? -B. R. Eyuboğlu.
çöle dönmek : harap olmak, bozulmak.
çömlek patlatmak : çocuk oyunlarında ebeyi yanıltmak.
çöp gibi : çok ince, zayıf.
çöpe dönmek : çok zayıflamak.
çöpe gitmek : yapılan iş boşa gitmek.
çörten gibi : oluk gibi, çok gür bir biçimde.
çözümsüz kalmak : çözümü olmamak, çözüm bulunamamak. Örnek Kullanım : ?Yalın bir söyleyişin altında hemen hep çözümsüz kalan birtakım belirtkeler göze çarpıyor.? -S. İleri.
çukura düşmek : kötü ve uygunsuz bir duruma girmek. Örnek Kullanım : ?Kendi ayağınız ve büyük aklınızla gidip düştüğünüz çukurdan bize ne?? -A. Gündüz.
çulu düzmek (düzeltmek) : 1) giyimi kuşamı yenilemek. Örnek Kullanım : ?Muharrem, çulu epey düzmüş vaziyetteydi.? -S. F. Abasıyanık. 2) maddi durumu iyileşmek. Örnek Kullanım : ?Aranızdan ayrılalı bir ay var mı? Belki yok bile. Çulu derhâl düzelttim.? -R. N. Güntekin.
çuval gibi : 1) kaba ve seyrek (kumaş) 2) bol ve ütüsüz (giysi).
çuvalla para kazanmak : aşırı kazanç sağlamak.
çürüğe çıkarmak : bir nesneyi işe yaramayacak durumda olmasından dolayı kullanmamak.
çürük (çürüğe) çıkmak : 1) birinin sağlam olmadığı anlaşılmak 2) ask. sağlık durumunun elverişsiz olması yüzünden askerlik ödevinden bağışlanmak.
çürük tahtaya basmak : tedbirsizlik edip sonu tehlikeli olabilecek bir işe girişmek.