(bir kızı) leğen başından almak : hamarat diye seçerek almak.
(birini) linç etmek : yargılamadan öldürmek. Örnek Kullanım : ?Yakalamışlar adamı. Ahali linç edecekmiş az kalsın.? -S. F. Abasıyanık.
(birinin) leşini çıkarmak : çok dövmek, adamakıllı dövmek.
(birinin) leşini sermek : öldürmek. Örnek Kullanım : ?Evin içini allak bullak edip leşini gözünün önüne sereyim mi?? -S. M. Alus.
(birinin) lokmasını dökmek : bir ölünün anısına lokma tatlısı yapıp dağıtmak.
(birinin) lokmasını saymak : sofrada yemek yiyen kimsenin ne kadar yediğine dikkat etmek.
laçka etmek : 1) den. bir halatı koyuverip boşaltmak 2) mec. gevşetmek, bitkin bir duruma getirmek. Örnek Kullanım : ?Ne oluyorum demeye vakit bulamadan her tarafını laçka eden bir kesiklik duydu.? -S. F. Abasıyanık.
laçka olmak : 1) vida, mil vb. makine parçaları aşınarak veya yuvaları genişleyerek gevşemek 2) mec. herhangi bir düzen iyi işlemez olmak. Örnek Kullanım : ?O gece bir kadeh içkinin laçka olan sinirlerine iyi geleceğini düşünüyordu.? -O. Aysu.
lades tutuşmak : tavuğun lades kemiğini birer ucundan karşılıklı tutup kırarak lades oyununa başlamak. Örnek Kullanım : ?Lades tutuşmadık ki her defasında hatırımda diyorsun.? -A. Ş. Hisar.
ladesli olmak : lades oyununa tutuşmak. Örnek Kullanım : ?Lades tutuşanlar ladesli olduklarını unutmamaya ama rakibine unutturmaya çalışırlar.? -Ü. Dökmen.
laf açmak : söz etmek, söz açmak, konuya girmek. Örnek Kullanım : ?Yavere burulduğumu sezdirmeden başka bir laf açtım.? -R. H. Karay.
laf altında kalmamak : söz altında kalmamak.
laf anlamaz : 1) söz dinlemeyip kendi bildiğinde inat eden 2) kaba, aptal (kimse).
laf anlatmak : sözünü dinletmek, karşıdakini ikna edinceye kadar konuşmak. Örnek Kullanım : ?Aralarından bir tanesi ille de laf anlatacağım diye çene patlatıp duruyormuş.? -Ç. Altan.
laf aramızda : ?başkaları bilmesin, duymasın? anlamında kullanılan bir söz.
laf atmak : 1) söyleşmek, konuşmak. Örnek Kullanım : ?Tabii Hayri Efendi’yle biraz laf atacak belki de biraz işten güçten bahsedecekti.? -Y. K. Karaosmanoğlu. 2) uzaktan, dolayısıyla dokunacak söz söyleyip işittirmek. Örnek Kullanım : ?Yakınındaki erkeği kime benzetirse onun lisanından bi
laf çakmak (çarptırmak, dokundurmak) : üstü kapalı bir biçimde karşısındakine bir şeyler ima etmek. Örnek Kullanım : ?Gözüne gelini ilişince açıktan açığa olmasa bile öfkesini ondan almak için laf çaktı.? -O. Kemal.
laf çıkarmak : 1) yeni bir şey söylemek, ortaya atmak. Örnek Kullanım : ?Şimdi unutup laf mı çıkarıyorsun?? -Ö. Seyfettin. 2) dedikodu yapmak.
laf çıkmak : dedikodu başlamak.
laf dinlemek : söz dinlemek.
laf etmek : söz etmek. Örnek Kullanım : ?Öyle laf ettim ki adamcağız gezdirmeye mecbur kaldı.? -S. F. Abasıyanık.
laf işitmek : azarlanmak, birisi kendisine darılmak. Örnek Kullanım : ?Kaç kere laf işittim bu yüzden, sineye çektim.? -A. Kulin.
laf kaynayıp gitmek : söz boşa söylenmek, anlaşılmaz olmak, hiçbir etki yapmamak. Örnek Kullanım : ?Her kafadan bir ses çıkıyor, söylenen laflar gülüşmeler arasında kaynayıp gidiyordu.? -H. Taner.
laf ola beri gele! : konuşulan konu ile ilgili olmayan bir söz söylendiğinde veya bir sorun tartışılırken ilgisiz bir şey ifade edildiğinde söylenen bir söz.
laf olmak : dedikodu çıkmak.
laf olsun âdet yerini bulsun : konuşacak herhangi bir konu bulunmayıp rastgele söz sarf edildiğinde söylenen bir söz. Örnek Kullanım : ?A hiç olur mu cümlesini de laf kıtlığında laf olsun âdet yerini bulsun diye söylemişti.? -H. Taner.
laf oturtmak : karşı tarafa gerektiği yerde, beklenilmeyen bir durumda, esaslı ve gereken bir laf söylemek.
laf söyledi bal kabağı! : alay gereksiz yere ve aptalca söz söyleyen kimse için kullanılan bir söz.
laf taşımak : dedikodu ederek laf götürüp getirmek.
laf yakıştırmak : konuşma sırasında yerinde söz söylemek, gerekeni ifade etmek.
laf yapmak : dedikodu yapmak.
laf yetiştirmek : birinin söylediklerine olur olmaz karşılık vermek, çene yarıştırmaya kalkmak. Örnek Kullanım : ?Evin hanımı sokaktan geçene laf yetiştirmek için vakit yitirmemeli.? -S. İleri.
laf yok! : ?mükemmel, çok güzel, kusursuz, eleştirilecek bir tarafı yok? anlamında kullanılan bir söz.
lafa boğmak : bir konu üzerinde konuşulurken ilgisiz, gereksiz ve anlamsız bir biçimde söz edip asıl konuyu değiştirmek, unutturmak, karıştırmak.
lafa dalmak : uzun süren bir sohbette bulunmak, çok konuşmak. Örnek Kullanım : ?Kız Binnaz, kapının önünde kiminle lafa daldın yine?? -N. Cumalı.
lafa karışmak : biri veya birileri konuşurken bir başkası konuşmak, konuşmaya katılmak. Örnek Kullanım : ?Müsteşar bile sözüne itiraz edemiyor diye lafa karışıyor.? -H. Taner.
lafa tutmak : yersiz, zamansız ve sürekli konuşarak meşgul etmek, oyalamak.
lafı ağzına tıkamak : birinin rahatça konuşmasını engelleyip susturmak, söylemesine imkân tanımamak.
lafı ağzında bırakmak : birinin konuşmasını kesmek, sözlerini bitirmesine fırsat vermemek.
lafı ağzında gevelemek : söylemek isteğini söyleyememek.
lafı ağzında kalmak : sözü ağzında kalmak.
lafı bağlamak : bir konu üzerinde son sözü söylemek.
lafı değiştirmek : başka konuyu dile getirmek, başka bir şeyden söz etmek. Örnek Kullanım : ?Bu meslekte neler gördük biz diye yuvarlayarak lafı değiştiriyorum.? -A. Ümit.
lafı dolandırmak : sözü uzatmak. Örnek Kullanım : ?Üç beş sorum var kalıplaşmış, onları soruyorum, lafı dolandırarak.? -N. Meriç.
lafı döndürüp dolaştırmak : sözü uzatmak. Örnek Kullanım : ?Her söyleşisinde lafı döndürüp dolaştırmasından bıkmışlardı.? -M. Mungan.
lafı geçmek : 1) sözü etkili olmak, sözü dinlenmek 2) bahsedilmek. Örnek Kullanım : ?Kocasının erkek kardeşinin süt kardeşi imişsiniz, ben sizi hiç görmedimdi fakat bu evde lafınız geçerdi.? -P. Safa.
lafı kıçından anlamak : konuşulan konuyu yanlış, ters anlamak.
lafı kıçından dinlemek : konuşulan konuyu ilgisiz, üstünkörü veya önem vermeden dinlemek.
lafı kısa kesmek : söyleyeceğini kısa veya özet olarak belirtmek, az ve öz konuşmak.
lafı mı olur? : 1) ?şimdi onun sırası değil, daha önemli konular var? anlamında kullanılan bir söz 2) bir iş yapmak için ?seve seve zahmete girerim? anlamında kullanılan bir söz.
lafı sulandırmak : bir konu üzerinde ciddiyetle durup konuşurken araya ilgisiz, anlamsız veya tutarsız boş laf katmak.
lafı uzatmak : konuşmayı gereksiz bir biçimde başka sözlerle sürdürmek. Örnek Kullanım : ?Lafı uzatmadım, kelimesi kelimesine cevap vermeye takatim yoktu.? -E. İ. Benice.
lafını (lafınızı) balla kestim : bir kimsenin sözünü kesmek gerektiğinde ?izin verin? anlamında kullanılan bir söz.
lafını bilmek : akıllı uslu konuşup başkasını rahatsız etmemek, yerinde, güzel ve tutarlı konuşmak.
lafını etmek : birinden veya bir konudan söz etmek, onunla ilgili olarak konuşmak.
lafını kesmek : birinin sözünü bitirmesine fırsat vermeden araya girmek. Örnek Kullanım : ?Vedia yine feylesofun lafını kesti.? -Ö. Seyfettin.
lafını şaşırmak : ne diyeceğini bilememek, şaşırarak başka şeyler söylemek.
lafını yabana atmamak : söylenen söze değer vermek. Örnek Kullanım : ?Yooo, lafımı yabana atma, bu işi rahmetli anneciğim de bilirdi.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
lafını yedirmek : iddialı olarak söylediği sözü geri alma zorunda bırakmak.
lafını yemek : verdiği sözden, söylediği sözden vazgeçmek. Örnek Kullanım : ?Lafımı yemem avrat, dedi, kafam kızdı mı tövbe lafımı yemem!? -O. Kemal.
lafta kalmak : bir iş düşünce aşamasında kalıp gerçekleşmemek.
laftan anlamak : söyleneni dinleyip uymak veya uygulamak. Örnek Kullanım : ?Adam değil ki laftan anlasın!? -N. Cumalı.
laga luga etmek (veya yapmak) : boş konuşmak.
lağımla atmak : bir kayayı delip içine patlayıcı maddeler koyduktan sonra bu maddeleri ateşleyerek parçalamak.
lahavle çekmek (okumak) : ?lahavle? sözünü söylemek. Örnek Kullanım : ?Cömertliği karşısında olduğumu anlayınca lahavle çekip yola devam ettim.? -A. Rasim.
lakap takmak : bir kimseye onun bir özelliğini belirtecek bir ad vermek. Örnek Kullanım : ?Arkadaşının taktığı bu lakabı, Ger Ali, soyadı kanunu çıkınca isminin başından alıp sonuna koydu mu bilmiyorum.? -Y. Z. Ortaç.
lakayıt kalmak : ilgisiz davranmak, aldırmamak. Örnek Kullanım : ?Onun gözyaşlarına lakayıt kalmak mecburiyetinde bulunuyorum.? -M. Ş. Esendal.
lakırtı ağzından dökülmek : isteksiz konuşmak.
lakırtı çıkarmak : laf çıkarmak. Örnek Kullanım : ?Sonra tahsisat yoktur, gelecek sene bütçesine para konulacak diye lakırtı çıkardılar.? -M. Ş. Esendal.
lakırtı etmek : 1) konuşmak. Örnek Kullanım : ?Bir gün sinirli olur da ters bir lakırtı ederse ben susarım.? -M. Ş. Esendal. 2) dedikodu konusu etmek.
lakırtı taşımak : laf taşımak.
lakırtı yetiştirmek : bir söze karşılık vermekte gecikmemek. Örnek Kullanım : ?Birbirine lakırtı yetiştirmeye, cevap bulmaya çalışıyorlar.? -M. Ş. Esendal.
lakırtısı ağzında kalmak : konuşan kimsenin, bir başkasının söze başlaması veya ani bir olay sonucunda sözü yarım kalmak.
lakırtısı mı olur? : konuşulan bir şeyin önemsizliğini veya yersizliğini anlatmak için söylenen bir söz.
lakırtısını etmek : hakkında konuşmak. Örnek Kullanım : ?Köylü ile Gülsüm, çocukları o kadar eğlendirmişti ki sofrada hep onların lakırtısını ediyorlar, durmadan gülüyorlardı.? -R. N. Güntekin.
lakırtıya boğmak : gereksiz ve boş sözlerle konuşmayı uzatmak.
lakırtıya tutmak : konuşarak oyalamak. Örnek Kullanım : ?Şükran, elleri atımın dizgininde, beni bırakmıyor, lakırtıya tutuyordu.? -R. N. Güntekin.
lakırtıyı ağzına tıkamak : birinin sözünü bitirmesine imkân vermeden onu ters bir karşılıkla susmak zorunda bırakmak.
lakırtıyı ezip büzmek : konuşmasını beceremeyip aynı şeyleri tekrarlamak.
lakırtıyı kesmek : susmak. Örnek Kullanım : ?Sanki görüşmemiz münasebetsiz bir safhaya girmişti de ister istemez lakırtıyı kesmiştik.? -İ. H. Baltacıoğlu.
laklak etmek : karşılıklı, gelişigüzel, havadan sudan konuşmak.
lal etmek : konuşamaz duruma sokmak, susturmak. Örnek Kullanım : ?Bazı ihtiyar âlimlerimizin lisana vukuflarına hayran oldum, mantıklarıyla bizi lal ettiler.? -Y. K. Beyatlı.
lala paşa eğlendirmek : işini gücünü bırakıp karşısındakinin hoş vakit geçirmesini sağlamak.
lâm elif çevirmek (çizmek) : kısa bir süre dolaşıp gelmek. Örnek Kullanım : ?Akşamüstü gelirken, Langa’dan doğru bir lâm elif çevirelim, dedik.? -H. R. Gürpınar.
lamba açmak : kapı, pencere kenarlarında genellikle dik açılı girinti açmak.
lambayı açmak : 1) ışığı yakmak 2) lambanın fitilini yükseltip ışığını çoğaltmak.
lâmı cimi yok : ?değişmez, kesin, başka yolu yok? anlamında kullanılan bir söz. Örnek Kullanım : ?Lütfü’ye akordeon çaldırıyorlar, lâmı cimi yok, çalacak.? -A. İlhan.
lanet etmek : ilenmek, kötülüğünü istemek. Örnek Kullanım : ?Bu nesil öyle zamanlar geçirdi ki doğduğuna lanet etti.? -F. R. Atay.
lanet okumak : bir kimsenin Tanrı’nın merhametinden yoksun kalmasını dilemek. Örnek Kullanım : ?Hele sevgilisinin de hastalandığı bu korkunç haftalarda, fabrikanın cinayetlerine ne kadar lanet okuyor, biraz da kendisi vasıta olduğundan dolayı ne derece ızdırap çekiyordu.? -R. H. K
lapa gibi : yumuşak, gevşek bir biçimde. Örnek Kullanım : ?Sen de kendini lapa gibi bırakma!? -B. Felek.
lapa vurmak : ağrıyı kesmek, iyileştirmek amacıyla lapa koymak.
larp diye : ansızın. Örnek Kullanım : Larp diye önümüze çıkıverdi.
lastik gibi : 1) çevik. Örnek Kullanım : ?Neme lazım lastik gibi kaleci.? -H. Taner. 2) az pişmiş, sert (et).
latife götürmek : şaka kaldırmak. Örnek Kullanım : ?Hiç latife götürecek hâlim yokken, kendimi tutamadım kahkahaları atmaya başladım.? -S. M. Alus.
lava etmek : 1) bir filikayı ilerletmek 2) mec. birini çekiştirmek.
layığını bulmak : 1) dengini, yaraşır eşini bulmak 2) hak ettiği cezayı bulmak. Örnek Kullanım : ?İster misin, Tayfun’un da gözüne ilişsin layığını bulmuş diye sevinsin.? -S. M. Alus.
layık görmek : yakıştırmak, uygun görmek. Örnek Kullanım : ?Ben işte oyum, şimdi söylemeye layık görmediğiniz Dikmen Yıldızı…? -A. Gündüz.
lazım gelmek (olmak) : gerekmek. Örnek Kullanım : ?Ayın parlaması için gece lazım olduğu, gibi, dehanın parlaması için çok defa bir felaket lazım gelir.? -H. S. Tanrıöver. ?Nadiren kolunda, lazım oldukça kullanmak üzere bir pardösü bulunduğunu ancak fark ederdiniz.? -İ. A. Gövsa.
leb demeden leblebiyi anlamak : daha söze başlanırken ne denmek istenildiğini çabucak anlamak.
leblebiden nem kapmak : en küçük bir olay veya davranıştan olumsuz etkilenmek. Örnek Kullanım : ?Leblebiden nem kapar.? -F. Celâlettin.
lehinde söylemek (bulunmak) : 1) iyiliğini söylemek 2) hakkında iyi söz söylemek, desteklemek.
leke getirmek : yüz kızartacak, onur kıracak durumla karşılaşmaya yol açmak.
leke sürmek : birine onurunu sarsacak biçimde iftirada bulunmak, suç yüklemek, lekelemek. Örnek Kullanım : ?Annemi kıskanıyor, bana leke sürmek istiyor.? -H. E. Adıvar.
leş gibi : 1) çok pis (yer) 2) rahatsız edici, ağır (koku) 3) tembel veya çok yorgun.
leş gibi sarhoş : körkütük sarhoş, çok sarhoş.
leş gibi serilmek : kollarını bacaklarını yayarak kımıldamadan yatmak.
leyleğin attığı yavru : çevresinde yeteri kadar ilgi görmeyen kimse. Örnek Kullanım : ?Gözlerimi önüme indirmiştim, başım dönüyor, kulaklarım vınlıyordu. Ben, bilhassa ben, leyleğin attığı yavru.? -O. Kemal.
leylek gibi : zayıf ve uzun bacaklı.
lezzet almak : hoşlanmak. Örnek Kullanım : ?Uysal hayatımız daima gönlümün de aklımın da en lezzet aldığı meşgalesi.? -R. H. Karay.
lezzetini çıkarmak : tadını çıkarmak. Örnek Kullanım : ?Lezzetini çıkara çıkara hikâyesine devam ediyordu.? -R. H. Karay.
limon gibi : sarı, çok sarı. Örnek Kullanım : ?Benzi limon gibi sararmaya, gözleri ateş gibi parlamaya başladı.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
limon kabuğu gibi : tkz. küçük ve biçimsiz (şapka).
limonata gibi : sıcak günlerde serin serin esen (hafif rüzgâr).
lisana gelmek : konuşmaz şeyler konuşmaya başlamak, dile gelmek, dillenmek. Örnek Kullanım : Ağaç lisana gelerek…
liyakat göstermek : başarmak.
lodosa çevirmek (dönmek) : hava soğukken lodosla ısınmak. Örnek Kullanım : ?Hava öğleden beri lodosa çevirdiği için soğuk değildi.? -P. Safa.
lokma (lokması) ağzında büyümek : üzüntü veya iştahsızlık sebebiyle lokmasını yutamamak. Örnek Kullanım : ?Ağzımızda lokmalar büyürdü, muşambanın buz gibi teması âdeta ellerimizi yakardı.? -R. H. Karay.
lokma dökmek : 1) lokma tatlısı yapmak. Örnek Kullanım : ?Sonra arkasından lokma filan dökmek değil a, bir Yasin, bir Fatihacık bile okuyan bulunmaz.? -Ö. Seyfettin. 2) konuk için yemek hazırlamak.
lokma etmek : yemek yemek. Örnek Kullanım : ?Ben de uskumru aldım. Kendim kızartacağım. Ne olur kalın, beraber lokma edelim.? -H. E. Adıvar.
Lokman hekimin ye dediği : tadı güzel olan şeyler için kullanılan bir söz.
lokum gibi : 1) tatlı, güzel, yumuşak 2) çok güzel (kadın).
lort gibi : rahat bir biçimde. Örnek Kullanım : ?Onların öyle lort gibi kurulup durduklarına bakmayın.? -R. N. Güntekin.
lök gibi : bütün heybetiyle, ağırlığıyla (oturmak, çökmek).
lügat paralamak : konuşma dilinde geçmeyen yabancı kelimeler kullanmak, ağdalı konuşmak. Örnek Kullanım : ?Deli eniştemiz, dil dökerek ve lügat paralayarak âlim görünmek isterdi.? -A. Ş. Hisar.
lüzum görmemek : gerekli bulmamak, gerekli görmemek. Örnek Kullanım : ?Bütün bunlardan bahsetmeye lüzum görmedim.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
lüzumsuz görmek : gereksiz bulmak.
güzel