(bir iş) uykuda olmak : yürütülmemek, olduğu gibi durmak.
(bir işin veya bir şeyin) ucundan tutmak : 1) bir şeyle meşgul olmak, katkı sağlamak, yardımcı olmak. Örnek Kullanım : ?Ömür boyu hiçbir işin ucundan tutmamış insanlar için bile bir yaşlılık fonu düzenlenmiş.? -H. Taner. 2) mec. bir işi yeterince ilgilenmeden, önemsemeden yapmak.
(bir işin) ucunu kaçırmak : iş kötüye girmek, çıkmaza girmek.
(birine) uşaklık etmek : 1) bir kimseye hizmet veya kulluk etmek 2) mec. kendi çıkarı için yasal veya ahlaki olmasa bile başkasının her dediğini yapmak zorunda olmak.
U dönüşü yapmak : 1) yüz seksen derecelik bir dönüş yapmak 2) mec. önceden sahip olduğu bir düşünceden farklı bir düşünceyi savunmaya başlamak.
ucu (herhangi birine) dokunmak : birine olumsuz etkisi veya zararı gelmek.
ucu bucağı olmamak (görünmemek) : başı sonu olmamak. Örnek Kullanım : ?Ucu bucağı görünmeyen okyanusların karanlık dalgaları üzerinde avare yüzen bir çöp gibi yalnız.? -P. Safa.
ucu bucağı yok (kayıp) : başı sonu olmayan, sınırsız, sonsuz. Örnek Kullanım : ?Nevin, içinde ucu bucağı kayıp bir boşluk duydu.? -S. F. Abasıyanık. ?Bir ucu yok, bucağı yok harabedeydim / Soğuk mehtap karanlığa kefen sarardı.? -E. B. Koryürek.
ucu ortası belli olmamak : iş neresinden başlanacağı kestirilemez durumda olmak.
ucunda (bir şey) bulunmak : kötü bir şeye sebep olmak. Örnek Kullanım : ?Ne yapalım, ucunda ölüm yok ya!? -M. Yesari.
ucunu bulmak : sona erdirmek, kolayını bulmak.
ucuz atlatmak (kurtulmak) : zor veya tehlikeli durumdan az zararla sıyrılmak. Örnek Kullanım : ?Bizim tekrar tekrar dinlemeyi sevdiğimiz bu fıkrayı anlatırken o hâlâ bu işten ucuz kurtulmuş olmasının heyecanını duyardı.? -A. Ş. Hisar.
ucuz pahalı dememek : yüksek veya düşük fiyatlı olduğuna bakmamak. Örnek Kullanım : ?Tavşanlarını, kekliklerini ucuz pahalı demeden ilk çıkan alıcılara sattı.? -N. Cumalı.
ucuza çıkmak : yaptırılan bir şey az masrafla elde edilmek.
ucuza gitmek : basit, kolay, önemsiz olarak değerlendirilmek. Örnek Kullanım : ?Tezgâhtarlık, figüranlık derken kendini satmasını bilememiş, ucuza gitmişti.? -N. Cumalı.
ucuza kapatmak : argo ucuza almak, fırsatı değerlendirmek. Örnek Kullanım : ?Hem arabayı ucuza kapattım hem sağlama bağladım.? -A. Gündüz.
uç uca gelmek : ancak yetişmek.
uç vermek : 1) çıban baş vermek 2) bitki bitmek, sürmek 3) mec. ortaya çıkmak. Örnek Kullanım : ?Orta Çağ hurafeleri ve kafası, okullarda uç verdi.? -A. Boysan. 4) mec. gelişme, büyüme başlangıcı göstermek. Örnek Kullanım : ?Günbegün artmada dert ile gamım / Uç verdi yaralar sıralandı gel
uçan kuşa borcu olmak : pek çok kişiye borçlu olmak. Örnek Kullanım : ?Ben kimsenin hususi hayatına karışmayı asla sevmem ama şu Şahin Paşa, uçan kuşa borcu olduğunu herkes bilirken nasıl oluyor da kumarda bu kadar para kaybediyor.? -A. Ş. Hisar.
uçan kuştan medet ummak : çok sıkıntıda kalıp en ufak bir yardımın herhangi bir yerden gelmesini beklemek, sıkıntılı bir durumdan kurtulmak için her türlü çareye başvurmak. Örnek Kullanım : ?O birkaç gün içinde uçan kuştan medet umdum.? -R. N. Güntekin.
uçkuruna gevşek (düşkün) olmak : cinsel isteklerin tutkunu olmak.
uçkuruna sağlam olmak : tkz. cinsel isteklerin tutkunu olmamak, namuslu olmak.
uçup gitmek : kaybolmak, yok olmak. Örnek Kullanım : ?Sağıma baktım. İhtiyar yoktu. Güneşin ilk ziyalarıyla beraber kaybolan hayalet gibi sanki silinmiş, uçmuş gitmişti.? -Ö. Seyfettin.
uçurumun kenarından dönmek : büyük bir tehlikeden son anda kurtulmak.
uf olmak : 1) çocuk dilinde acımak 2) çocuk dilinde yaralanmak. Örnek Kullanım : ?Aman yavrum dikkat et, düşer uf olursun.? -A. Kulin.
ufku daralmak : ileriyi görememek, bakış açısı geniş olmamak.
ufkunu genişletmek : görüş alanını genişletmek, daha geniş, daha fazla bilgi ve görüş edinmek.
uflayıp puflamak : sürekli olarak uflamak.
uğur getirmek : iyilik, şans, talih, bereket getirmek. Örnek Kullanım : ?Emeti ile evlenmek, Satılmış’a uğur getirmişti.? -E. E. Talu.
uğur ola! (uğurlar olsun!) : esenlikle git, yolun açık olsun! anlamında söylenen bir iyi dilek sözü.
uğurlu kademli olsun : mutlu bir olay dolayısıyla söylenen bir iyi dilek sözü.
uhdesinden gelmek : becermek, başarmak. Örnek Kullanım : ?Bu işi tek bir kişiye verseniz yine uhdesinden gelir çünkü yapacağı bellidir.? -Y. K. Beyatlı.
uhdesine almak : bir işi üstüne almak, yapacağına söz vermek, sorumluluğu altına almak. Örnek Kullanım : ?Kulübün masrafını Türk azalar uhdelerine almışlardır.? -Ö. Seyfettin.
ulak çıkarmak : haberci göndermek, posta çıkarmak.
ulufe vermek (dağıtmak) : 1) tar. Osmanlılarda askerî ve sivil kuruluşlardaki görevlilere üç ayda bir verilen ücreti dağıtmak 2) mec. yerli yersiz bol keseden para harcamak.
umacı gibi : korkunç ve çirkin görünüşlü.
umuda düşmek : gerçekleşeceğine inanmak.
umuda kapılmak : olacağını düşünmek, hayal etmek.
umudu (umudunu) üzmek : umudu kesmek. Örnek Kullanım : ?Millet köyden umudu üzmüş bir kere. Hele gençler bir an önce çekip gitmek istiyor.? -M. Kutlu.
umudu boşa çıkmak : beklentisi, umudu gerçekleşmemek, hayal kırıklığına uğramak.
umudu kırılmak : bir şeyin artık gerçekleşemeyeceği inancına varmak. Örnek Kullanım : ?Umudu kırılınca boynu bükük, ahıra, ineği sağmaya indi.? -H. E. Adıvar.
umudu sönmek : umudu kalmamak.
umudunu kesmek : artık olacağını beklememek. Örnek Kullanım : ?Aradan dört beş yıl geçince bir yerden de haber gelmeyince sağlığından umutlarını kesmişler.? -M. Ş. Esendal.
umudunu kırmak : umut kesmesine yol açmak. Örnek Kullanım : ?Onun bu sözleri de umutlarımı biraz daha kırdı ama susmak istemedim.? -A. İlhan.
umurumda değil : ?beni hiç ilgilendirmiyor? anlamında söylenen bir söz.
umurumun teki : bir işe ilgi gösterilmediğini anlatan bir söz.
umut bağlanmak : olmasını, olacağını ummak.
umut beslemek : bir şeyin olabileceğini beklemek, ummak.
umut bırakmak : bir kimsede umut uyandırmak, umut vermek.
umut kesmek : 1) umudunu kesmek 2) bir şeyin artık gerçekleşemeyeceği inancına varmak, ummaz olmak. Örnek Kullanım : ?Senden umutlarını kesmişler, sağ olsun da zararı yok, yazmasın diyorlar.? -S. F. Abasıyanık.
umut serpmek : umutlandırmak.
umut uyanmak : umut doğmak, umut belirmek.
umut vermek : bir kimsede umut uyandırmak, bir kimseye güven vermek. Örnek Kullanım : ?Bana umut vermeye çalışıyor ama asıl onun teskin edilmeye ihtiyacı var.? -A. Ümit.
umutsuzluğa düşmek (kapılmak) : umudu kalmamak, güveni sarsılmak, olumsuzluğa sürüklenmek. Örnek Kullanım : ?Yoksa gönlümüzü kırmaktan, bizi umutsuzluğa düşürmekten bir şey kazanılmaz.? -S. F. Abasıyanık.
un ufak etmek : çok ufak kırıntılar durumuna getirmek, parçalamak. Örnek Kullanım : ?O solucanları un ufak eden çocukların hırsına kapılmıştı.? -T. Buğra.
un ufak olmak : çok ufak kırıntılar durumuna gelmek, parçalanmak. Örnek Kullanım : ?… bir yer sarsıntısı ile un ufak olan evlerde yaşıyorlardı.? -M. Ş. Esendal.
ununu elemek, eleğini asmak : ?geri kalan ömrü süresince yapacak önemli bir işi kalmamak? anlamında kullanılan bir söz. Örnek Kullanım : ?Ben unumu eledim, eleğimi astım. Benim gibi evli, çoluk çocuk sahibi adamlara öyle yerlere gitmek yakışır mı?? -H. R. Gürpınar.
usanç getirmek : usanacak duruma gelmek. Örnek Kullanım : ?Efendim, Tanrı’nın günü aynı pilava kaşık sallamaktan usanç getirmişsindir.? -E. E. Talu.
usanç vermek : usandırmak, bıktırmak. Örnek Kullanım : ?Binlerce kahraman, bu yazın usanç veren günlerini de ateşe, ısınmış demire karşı ve kızgın toprak üstünde geçirecekler.? -F. R. Atay.
usançlık getirmek : iyice bıkmak, tamamen usanmak. Örnek Kullanım : ?Üzüntüyle usançlık getirip işinden soğumasın!? -M. Ş. Esendal.
uslu durmak (oturmak) : yaramazlık etmemek. Örnek Kullanım : ?Sizin gitmeyeceğinizi bildiği için uslu oturacaktır.? -A. Gündüz.
usta elinden çıkmak : işinin ehli olan bir kimse tarafından yapılmak. Örnek Kullanım : ?Sırtında koyu lacivert, usta elinden çıkmış bir kostüm.? -Y. Z. Ortaç.
ustura tutunmak : vücuttaki istenmeyen kılları temizlemek.
usturayı kayışa çekmek : usturanın kılağısını almak için berber kayışına sürtmek.
usul tutmak : dümtekle tempo tutmak. Örnek Kullanım : Usul tutarak, dümtek vurarak, başlarını sallayarak avazları çıktığı kadar şarkıya başlarlar.? -Ö. Seyfettin.
utancından yere geçmek : çok utanmak. Örnek Kullanım : ?Yalvarırım hanımcığım, beni beyin yanına çıkarmayınız, utancımdan yerlere geçerim.? -H. R. Gürpınar.
utancından yerin dibine girmek : istenilen biçimde ve nitelikte olmama karşısında üzüntü duymak, aşırı utanmak. Örnek Kullanım : ?Süleymaniye’nin avlusunu dolaşırken, utancımızdan yerin dibine gireceğimiz geldi.? -B. R. Eyuboğlu.
utanç duymak : utanmak. Örnek Kullanım : Bundan utanç duyuyor, utanılacak pek az şey yapan birisi olarak da gerginleşiyordu.? -T. Buğra.
utanç vermek : utandırmak, utanmasına yol açmak.
uvertür yapmak : tkz. bir şeye giriş niteliğinde söz söylemek veya davranışta bulunmak.
uygun bulmak : yakışır, yaraşır görmek. Örnek Kullanım : ?O zaman da haydutlar rıhtım kapısına daha önce gitmeyi uygun buldular.? -T. Buğra.
uygun düşmek : yakışmak, yaraşmak, elverişli olmak. Örnek Kullanım : ?Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü?? -Y. K. Karaosmanoğlu.
uygun gelmek : 1) yakışmak, yaraşmak 2) elverişli olmak 3) uymak. Örnek Kullanım : ?Bu, bizim kızın yaradılışının, ablamın koyduğu yeni töreye uygun gelmeyişidir.? -M. Ş. Esendal.
uygun görmek : yakışır, yaraşır görmek, elverişli bulmak. Örnek Kullanım : ?İşte Ahmet Kerim, ilk bakışında Ömer Beyefendi’nin bu eserini yırtıp sepete atmak üzereyken bu ihtimale dayanarak onun gazeteye konulmasını uygun görmüştü.? -Y. K. Karaosmanoğlu.
uyku basmak (bastırmak) : çok uykusu gelmek. Örnek Kullanım : ?İkimiz de esniyorduk, uyku bastırıyordu.? -O. C. Kaygılı.
uyku çekmek : iyice uyumak. Örnek Kullanım : ?Erken yattığı gamlı gecelerde geniş kanepenin üstünde uykusunu çekiyordu.? -M. Ş. Esendal.
uyku dağıtmak : uyumasına engel olmak. Örnek Kullanım : Uykumu dağıtmak için birkaç fincan kahve içtim.
uyku gözünden akmak : çok uykusu gelmek. Örnek Kullanım : ?Yorgunsun, uyku gözlerinden akıyor.? -A. Gündüz.
uyku kestirmek : kısa bir süre uyumak. Örnek Kullanım : ?Ben de bu sayede biraz uyku kestirip kuvvetimi telafi ettim.? -A. Gündüz.
uyku nedir bilmeden : dinlenme imkânı bulamadan.
uyku tutmamak : uyuyamamak. Örnek Kullanım : ?İkisini de uyku tutmamıştı. Yan yana uzanmış, yorganı çenelerine kadar çekmiş, gözleri sonuna kadar açık dertlerine yanmışlardı.? -A. İlhan.
uyku vermek (getirmek) : uyuma isteği duyurmak, uyutucu özelliği olmak. Örnek Kullanım : ?Sıkılıyorum, uyku veriyor bu tür konuşmalar artık bana.? -A. İlhan.
uykusu açılmak (dağılmak) : uykulu durumu geçmek. Örnek Kullanım : ?Aşağıdan bir şeyler dedilerse de uykusu açılmış olan nöbetçi hekim anlayamadı.? -M. Ş. Esendal.
uykusu ağır olmak : uykudan zor uyanmak.
uykusu başına sıçramak : 1) uyuyamadığı için sersemleşmek 2) uykusunu iyi alamadığından hırçınlaşmak. Örnek Kullanım : ?Eğer bu patırtıdan, ikinci uykusu başına sıçrayan imam aşağı koşmasa iki kadın, avluda, saç saça, baş başa dövüşeceklerdi.? -H. E. Adıvar.
uykusu bölünmek : yeterince uyumadan uyanmak veya uyandırılmak.
uykusu derin olmak : uykusu ağır olmak.
uykusu gelmek : uyuma isteği duymak.
uykusu kaçmak : 1) uyumak amacıyla yatmışken herhangi bir sebeple uyuyamamak. Örnek Kullanım : ?Bir olta nasıl yapacağım diye uykularım kaçtı.? -S. F. Abasıyanık. 2) kaygılanmak, tedirgin olmak.
uykusunu almak : uykusunu tam olarak uyumak.
uykusuz kalmak : uyuyamamak. Örnek Kullanım : ?Benim de mi düşüncelerim olacaktı / Ben de mi böyle uykusuz kalacaktım?? -O. V. Kanık.
uykuya dalmak : uyumaya başlamak. Örnek Kullanım : ?Sonunda uykuya dalınca, ay ışığı uyuyan denizcilerin mutlu yüzlerini apak aydınlattı.? -Halikarnas Balıkçısı.
uykuya varmak : 1) uyumak. Örnek Kullanım : ?Yemek biter bitmez Ali sol elini yastık yaptı, hemen uykuya vardı.? -Y. Kemal. 2) mec. sükûnet, sessizlik, hareketsizlik içine girmek. Örnek Kullanım : ?Etrafı kapatan dik, sivri dağlar duman ve bulut sarılı kocaman başlarını birbirine dayayarak ço
uykuya yatmak : uyumak için yatmak.
uyruğuna girmek : 1) bir devletin yönetimini kabul etmek 2) mec. bir kimsenin etkisi altında kalmak, ona bağlanmak. Örnek Kullanım : ?Kimsenin uyruğuna girmeyen, küçük, iddiasız ama özgür bir yaşamla yetindi.? -H. Taner.
uyuyan yılanın kuyruğuna basmak : kötü bir kimsenin yeni bir kötülük yapmasına fırsat vermek.
uyuz etmek : tkz. sinirlendirmek. Örnek Kullanım : ?Ne söyleyeceksen söyle Allah aşkına, uyuz etme insanı.? -A. İlhan.
uyuz olmak : 1) uyuz hastalığına yakalanmak 2) mec. birine, bir şeye sinirlenmek.
uzağı görmek : ileride ne olacağını kestirmek.
uzak durmak : yaklaşmamak, karışmamak. Örnek Kullanım : ?Çocuklar ilk günü senden uzak durmuşlardı, nasıl bir kişi olduğunu kestiremiyorlardı.? -T. Dursun K.
uzak düşmek : uzak olmak, uzak bulunmak. Örnek Kullanım : ?Ben uzak düşmemeye çalışır, karşılarında bir yere ilişirdim.? -Y. Z. Ortaç.
uzak kalmak : uzakta bulunmak. Örnek Kullanım : ?Ancak seven yürek bu, yavukludan uzak kalmaya dayanır mı?? -N. Hikmet.
uzak tutmak : uzakta kalmasını sağlamak. Örnek Kullanım : ?Hayatımızın o dönemlerdeki durallığı, biteviyeliği, romanı toplumumuzdan uzak tutmuştur.? -S. İleri.
uzaklara gitmek : 1) konudan ayrılmak 2) gözleri dalmak, dalıp gitmek.
uzaktan bakmak (seyirci kalmak) : seyirci gibi davranıp karışmamak.
uzaktan kumanda etmek : kişiyi veya grubu dışarıdan yönlendirmek.
uzatmaları oynamak : 1) bir görevde son zamanlarını yaşamak 2) sp. oyunda uzatma dakikalarını oynamak 3) mec. ölmek üzere olmak.
uzatmayalım : kısacası. Örnek Kullanım : ?Uzatmayalım, bir tazminat lafıdır tutturdu.? -S. F. Abasıyanık.
uzun etmek : 1) tartışmayı sürdürmek. Örnek Kullanım : ?Pek canım istiyor, uzun etme!? -P. Safa. 2) aşırı gitmek.
uzun kulaktan haber almak : uzaktan uzağa haber almak.
uzun lafın (sözün) kısası : kısacası, özet olarak. Örnek Kullanım : ?Uzun lafın kısası, eleştirmeci okuyucuya faydalı, edebiyata faydalı bir yazıcıdır.? -S. F. Abasıyanık.
uzun oturmak : hlk. 1) uzanarak oturmak, yarı yatmış durumda oturmak 2) şaka yatmak.